
ÖNSÖZ
FABRİKA: EMEĞİN MİRAS HAKKINI GÖRÜNÜR KILAN BİR PROJE
Birazdan nedenlerini açıklayacağım, ancak ilk elden ifade etmek isterim; Sümerbank Bergama Tekstil Fabrikası’nı merkeze alan bir kültür sanat projesi olan Fabrika kitabına bu önsöz ile katkı vermek mutluluk verici. Günseli Baki ve Yücel Tunca’nın Bergama Sümerbank’ı anlamaya, kaydetmeye ve bunu da yöntem olarak açık bir süreçle ve özellikle de değeri var eden emekçilerini katarak yapmaya yönelik çabalarını çok anlamlı buluyorum. Zira kentlerin yaşamını köklü bir şekilde ve dönemine göre hayli büyük bir ölçekte dönüştüren sanayi alanlarının işlevlerini yitirdikten sonra geçirdikleri sürecin kendisi de son derece önemli. Artık Türkiye’de de örneklerini tartışmaya başladığımız bu dönüşüm süreçlerinin nasıl bir yaklaşımla, hangi yollarla, sürece kimleri katarak ve katkıları nasıl görünür kılarak inşa edildiği 21. yüzyılda hayli tartışmalı bir mevzu.
İşlevini yitiren bir yapıyı/alanı veya Sümerbank Bergama Tekstil örneğinde olduğu gibi bir yerleşkeyi toplumsal bir değer olarak görmenin ardından başlayan koruma/yaşatma/hayata yeniden katma sürecinin metodolojisi birçok yapı kategorisinde olduğu gibi, endüstriyel alanlar için de irdelenen bir konu. 1950’lerin ortasından itibaren bir bilim alanı olarak kabul edilen endüstri mirası/endüstri arkeolojisi 1970’lerden itibaren uluslararası toplantılara, tüzüklere, sahadaki uygulamalara konu oluyor. Diğer yandan sanayinin alanı terk etmesinin ardından çözülen tüm mekânsal ilişkileri bir sanayisizleşme (deindustrialization) süreci olarak okuyan anaakım/resmi miras yaklaşımına karşı, endüstriyel üretimden geriye kalan alanda başlayan müdahalenin yeni bir üretim süreci olduğunu işaret eden eleştirel miras söylemi henüz Türkiye’de çok da mesele edilen bir sorunsal değil. Feminist aktivist akademisyen Silvia Federici’nin ifade ettiği gibi, kapitalist sistemle birlikte aslında toplumun kendisi de bir fabrika, mütemadiyen bir değer üretimine tabi ve bu toplumsal fabrika (social factory) ağırlıklı olarak Avrupa merkezli bir bakış açısıyla veya ABD gibi güçlerin bilgi üretim yollarıyla yönlen(diril)iyor. Bu bağlamda Fabrika projesinin icra edilme biçimini, İstanbul’daki Gazhane Çevre Gönüllüleri ile aralarındaki deneyim aktarımını ve kamusallığı katılımcı yollarla örmeye dayalı bağ kurmalarını Türkiye için sıra dışı bir girişim olarak okuyorum.
Projenin bir diğer önemli noktası da endüstriyel mirası var eden emeği merkeze koyarak, emeğin miras hakkını görünürleştirmek üzere sözlü tarihe dayalı bilgi üretmek, sadece yapılı çevreyi değil, aynı zamanda çevreyi var eden öznelerin hakkını, itibarını iade etme çabası Türkiye’deki endüstriyel dönüşüm çalışmalarında çok yeni dikkate alınıyor. Yerel yönetim tarafından elden çıkarma girişimlerinin sürdüğü bu alanda “geleceği birlikte tahayyül etmek” girişiminin kayıtlarına erişilebilir tartışmaları, bunları canlı tutmaya yönelik katılımcı sanat ortamları inşası benzer diğer alanlar için yöntemsel olarak ilham verici bir ışık sunuyor. Bu yöntem bir yandan Sümerbank Bergama Tekstil Fabrikası’na dair kayda geçmemiş, toplumsal hafızada saklı kalan bilgiyi açığa çıkarıp, Fabrika’nın kent belleğindeki yerini görünürleştirirken, diğer yandan da bu alana sahip çıkan özneleri bir araya getirmek, ortak değerleri, müşterek birikimi yaşatmaya çalışan mücadeleyi desteklemek gibi bir rolü de üstleniyor. Dolayısıyla bu kitaba konu olan Fabrika’dan geriye kalanın yeniden gündelik yaşama katılma sürecine ilişkin bu yeniden üretim yöntemi oldukça dikkate değer. Çokça örnekte gördüğümüz üzere anaakım yeniden işlevlendirme süreci ağırlıklı olarak kullanım değerini dönüşüm değerine çevirmek suretiyle yapılı çevreye odaklanıyor. Olsa olsa yapılı çevreyi anlamak için değerin öznesi emekçilere, alanı var eden ve yıllarca yaşatan kişilerin bilgilerine başvuruluyor. Bazen bu bilgiler arşivlerde saklı kalmak yerine, sahada fiziki dönüşüm gerçekleştikten sonra fabrikanın bir köşesinde sergileniyor. İstanbul’da Silahtarağa Elektrik Fabrikası’ndan dönüşen Santral İstanbul kampüsünde veya Beykoz Deri Kundura Fabrikası’ndan dönüşen Beykoz Kundura’da olduğu gibi, toplumsal belleğe ilişkin anıları müzeleştirilen bir mekânda izliyor, dinleyebiliyorsunuz. Ancak bu bilgiler genelde bugünle bağı olmayan birer anlatı olarak kalıyor. Hatta bunlar kimi zaman nostaljik bir güzelleme, tatlı bir geçmiş söylemi olarak sunuluyor. İlgili alanı yaşatmaya veya hak mücadelesine yönelik bir amaçla bir araya gelmiş yerel toplumsal kentsel inisiyatiflerle projelendirme sürecinin organik bir ilişkisi kurulmuyor. Bu noktada yine İstanbul’dan bir örnek olan Hasanpaşa Gazhanesi’nden dönüşen Müze Gazhane’de yılmaz bir mücadele ile konum almaya çalışan Gazhane Çevre Gönüllüleri’nin varlığı ayrıksı bir değer taşıyor. Zira Gönüllüler alanın dönüşüm sonrası süregiden yeniden değer üretim sürecinde hak sahipliğine devam ediyor, karar verici konumda olmayı arzu ediyor ve toplumsal bir özne olarak örgütlü varlıklarını sürdürüyorlar. Bu tutum Sherry Arnstein’ın katılımcılık basamaklarının en üst seviyesi olan “yurttaş denetimini (citizen control)” talep etmeye eşdeğer bir mücadele. Emeğin miras hakkına ilişkin bu farkındalığın, çabanın ve direncin İstanbul Gazhane’den Bergama Tekstil’e uzanması eşsiz bir toplumsal kazanım. Üstelik de katılımcılığın bir boşgösterene dönüştüğü, kent hakkı taleplerine yönelik baskıların iyice arttığı bir dönemde bu deneyim, birikim aktarımı kadar böylesi bir dayanışmanın da değeri paha biçilmez…
Günseli Baki ve Yücel Tunca’nın Fabrika projesi için kullandıkları yöntemlerden biri olan Sümerbank Bergama Tekstil Fabrikası isimli Facebook sayfası söylemek istediklerimin somut bir mecrası. Fabrikanın emekçilerinin ve yapılı çevrenin görselleri üzerinden toplumsal belleği açığa çıkaran sözler, yorumlar, niyetleri okumak bizlere alanın zengin geçmişinin hafızada nasıl da canlı olduğunu, esasen yaşayan bir değerden söz ettiğimize işaret ediyor. Maurice Halbwachs, Kolektif Bellek isimli eserinde belleği, tanıklıklar üzerinden tarifliyor ve “anılarımız kolektiftir; tek başına katıldığımız olaylar ve gördüğümüz şeyler hakkında olsalar dahi başkaları tarafından bize hatırlatılırlar” diyor. İlgili Facebook sayfası bu bağlamda aslında toplumsal hafızanın yeniden inşası gibi bir rolü de üstleniyor. Bu inşa, toplumsal tarihi tepeden değil de tabandan yazmanın (history from below) ve yere başka bir şekilde sahip çıkmanın kıvılcımını da içeriyor. Endüstri mirasının dönüşüm sürecinin daha eşitlikçi ve adil bir toplumsal dönüşüme imkân olmasının yolu da bu vb. yöntemlerden geçiyor kanımca…
Fabrika projesi için yaptığım sunumda işaret ettiğim şekilde endüstriyel birikimi miraslaştırma sürecinde değeri üreten emekçinin, diğer bir deyişle tabana ait belleğin inşasına dair bu girişim, teorik olarak transdisipliner ve feminist çalışmalarda kullanılan bir yöntem. Yine sunumda aktarmaya çalıştığım gibi endüstri mirasının inşası sürecine ilişkin anaakıma karşı bir diğer eleştiri de mirasın endüstrileşmesi (industrial heritage x heritage industry), mirasın kültür/sanat vb. endüstrilere teslimi, yani açarsak; endüstri mirasının kullanım değerinin kapitalist üretim ilişkilerinin kaçınılmaz olarak sürüklediği dönüşüm değerine indirgenmesi, değerlerin sermaye birikimi amacıyla metalaştırılması, geride kalanların yerinden edilmesi, alanın turistikleşmesi/ mutenalaşması (soylulaşması/gentirication), toplumsal belleğin çoğul birikiminin sterilize/romantize edilmesi ve nihayetinde sanayiye ilişkin çelişki ve çatışmaları görmezden gelip, bunlardan arındırıp bir tür toplumsal uzlaşma söylemiyle gayet politik olan geçmişin apolitikleştirilmesi (depolitization)… Bu yaklaşım, geçmişi bugünden okuyan bizler için bugünü de nasıl ele aldığımızı göstermesi açısından son derece mühim. Tam da bu nedenle Fabrika projesinin ürünü olan bu kitap bir alanı tüm yönleri, sesleri, mesele ettiğin konuları ve de ortak tahayyülleri ile ele aldığı için umut verici.
Sümerbank Bergama Tekstil Fabrikası’nı merkeze alan bir kültür sanat projesi olan Fabrika’nın burada kısaca ifade etmeye çalıştığım kendi ürettiği emeğinin de görünür olmasını, çabasının uzun soluklu ve çoğalarak sürmesini ve ürettiği kolektif bilginin somut olarak sahada karşılık bulmasını yürekten dilerim…
T. Gül Köksal
Doç. Dr. Mimar-koruma uzmanı
01 Ekim 2022, İstanbul